Son zamanlarda dikkatimi çeken bir şey var: “Yapay zekâ sendikacılığı.” Çıkıyorlar ortaya, yapay zekâya yazdırdıkları cümlelerle sendikacılık yaptıklarını sanıyorlar. Bir okuyorum, bir daha okuyorum… Hepsi aynı tornadan çıkmış gibi. Ruh yok, duygu yok, iddia yok. Birkaç süslü kelime, alt alta dizilmiş cümleler… Ama sanıyorlar ki çok büyük işler başarıyorlar.
Açık konuşayım; kendi cümlesini kuramayan, kendi derdini anlatamayan bir anlayışın sendikacılıkla ilgisi olamaz.
Hazır olsun, süslü görünsün, etkili dursun mantığıyla kopyala–yapıştır metinlerle vitrin yapmaya çalışıyorlar. Ama işin komiği şu ki, bu yazıların yapay zekâ ürünü olduğunu herkes görüyor. Farkında olmayan, sadece yazdırıp paylaşanların kendileri… Komik duruma düşüyorlar bana göre
Şunu da belirtmek isterim; istisnalar elbette vardır ama sendikal anlayışın büyük bir kısmı aynı çizgiye kaymış durumda. Basın açıklamaları, bildiriler, paylaşımlar… Ne zaman baksanız aynı kalıp cümleler, aynı ruhsuz tekrarlar. Sanki bir dükkânda tek tip ürün satılıyor ve herkes sıraya girip oradan alıyor.
Soruyorum: Yapay zekâdan alınan akılla yapılan sendikacılıktan ne beklenir? Bu kadar yapay, bu kadar ruhsuz bir anlayışın gerçek bir mücadeleye dönüşme ihtimali var mı? Davayı ayakta tutan şey akıl, yürek ve emektir. Bunlar olmayınca geriye sadece kopya metinler ve boş vitrinler kalıyor.(Bunların ise çok çeşitli sebepleri oluyor)
Benim gördüğüm tablo net: Bu anlayışla olunsa olunsa dijital çağın karikatürü olunur. O yüzden ben artık çok da ciddiye almıyorum, sadece gülüyorum. Ama emin olun, bu gülüşün altında söyleyecek daha çok şey var…